foto14.jpg
Biz Kimiz, Hakkımızda Fotoğraf, Fotoğrafçılık Dağcılık Doğa Yürüyüşleri, Trekking, Gezi Doğa, Çocuk ve Doğa, Ağaç Türleri, Böcekler ve Bitkiler Bisiklet, Parkurlar, Yazılar, Anılar Sponsorlar İletişim

Çocuğumla Doğadayız Çocuğumla Doğadayız

E-Posta:

Content on this page requires a newer version of Adobe Flash Player.

Get Adobe Flash player



   

Ana Sayfa > Doğa > Yazılar



DOĞA, BEN

01.jpg
02.jpg
03.jpg
04.jpg

05.jpg
06.jpg
07.jpg
08.jpg

Yazı ve Fotoğraflar : Tarık YURTGEZER


Bir keresinde bir gurupla birlikte Dedegöl Dağlarında yürüyorduk. Hedefimiz 2992 metre yüksekliğindeki Dippoyraz zirvesiydi. Gurupta benim gibi bir kaç fotoğrafçı daha vardı. Ara sıra durup fotoğraf çekiyor ve guruba yetişmeye çalışıyorduk. Sonunda yürüyüş konusunda tecrübeli bir fotoğrafçı arkadaşımla geride kaldık. Bunu bilinçli yapmış, guruba geriden geleceğimizi söylemiştik. Artık daha yavaş hareket ediyor, rahatça fotoğraf çekiyorduk. Gurupla aramızda epey bir mesafe olmasına rağmen, açıklık bir yamaçta olduğumuz için biz onları onlar da bizi gözden kaybetmiyordu.

 

Bir ara yorulup oturduğumuzda bir şey fark ettim. Yürüyüşün başından beri ilk kez doğayı içimde hissediyordum. Çevrede kimsecikler yoktu. Diğer insanların sesleri yerini rüzgarın uğultusuna bırakmıştı. Esen rüzgarın etkisiyle dağ çayırları yerlere yatıp kalkıyor, taşların arasından bazen küçük kemirgenler görünüp kayboluyordu. Aşağılarda mürekkep rengi küçük bir buzul gölü görünüyordu. Hava açık, gökyüzü masmaviydi. Güneş hiç bunaltmıyordu ve ben devasa bir dağ kütlesinin yamacına oturmuş bunları izliyordum. Doğayla aramda hiç kimse, hiçbir şey yoktu.

 

Mis gibi havadan derin bir nefes çektim. Bu tertemiz hava bedenimdeki bütün hücrelere ulaşıp beni huzurla sarıp sarmaladı. Sonra düşündüm. Neden doğaya çıkıyorum? Neden doğada fotoğraf çekmekten haz duyuyorum? Metropol yaşamından sıkıldığımdan mı? Asla! Büyükşehrin karmaşası, çalışma yaşamının tekdüzeliği elbette beni sıkıyor. Ama doğaya çıkma nedenim bunlardan kaçış değil.

 

Doğaya çıkış nedenim temiz hava alıp sağlıklı kalma isteği mi veya kondisyonumu test etmek ya da başkalarına ispat etmek mi? Hayır kesinlikle bunlar da değil.

 

Kendimi bildim bileli doğayı hep sevdim, hep ilgi duydum doğaya. Çocukken ailecek pikniğe gittiğimizde topladığım taşlarla veya çiçeklerle dönerdim eve. Doğadan bir şeyleri kendi dünyama taşımanın çabası içindeydim.

 

Doğada fotoğraf çekmeyi sevmemin altında da aynı neden yatıyor. Doğayı kendi dünyama taşıma isteği. Bu sayede doğayı içimde hissediyor, doğayla bir özdeşleyim (empathy) kuruyorum.

 

İşte bir dağ yamacında otururken, doğayı içimde hissettiğim bir anda bu gerçeğin farkına vardım. Artık fotoğraf çekerken doğayı kendi dışımda bir nesnel gerçeklik olarak değil, kendimi onun bir parçası olarak görüyorum. Doğaya içeriden bakıyorum. Benim için doğa fotoğrafı içselleştirilmiş bir dış dünyanın dışa vurumu. Bu, duyularla algılanan dünyanın ötesinde bir şey, bir duygu dünyası. Onun için doğayı fotoğraflarken herkesin baktığı gözle bakmıyorum. Doğayı kendimce yeniden yaratmaya çalışıyorum. Bu gözle çektiğim fotoğrafların nerede ve ne zaman çekildiklerinin hiçbir önemi yok. Bunlar doğanın içinde, doğayı içimde hissederek çektiğim fotoğraflar.

 

Elbette ki, salt belgesel amaçla çektiğim fotoğraflarım da var. Ancak onlar bazı yayınlarda kullanılmak üzere, gerekli oldukları için çekildiler. Ama benim asıl fotoğraflarım, sıradan olanın sıra dışı olana dönüştüğü bu zamansız ve mekansız fotoğraflar. Ben bu fotoğraflarla mutlu oluyorum. Beni daha da mutlu eden şey ise fotoğraflarımı izleyenlerin beni anlaması, duygularıma ortak olması.

 

Yola devam etmek gerek, zirveye kadar bir hayli mesafe var.




Tasarım: Studio Martin