foto8.jpg
Biz Kimiz, Hakkımızda Fotoğraf, Fotoğrafçılık Dağcılık Doğa Yürüyüşleri, Trekking, Gezi Doğa, Çocuk ve Doğa, Ağaç Türleri, Böcekler ve Bitkiler Bisiklet, Parkurlar, Yazılar, Anılar Sponsorlar İletişim

Çocuğumla Doğadayız Çocuğumla Doğadayız

E-Posta:


   

Ana Sayfa > Trekking ve Gezi > Anılar



Pasifik Adaları, Komodo Adası, Bali, Rinjani Dağı Endonezya

Yazı ve Fotoğraflar: Haki Engin

 

IMG_0053_(Small).jpg
IMG_0061_(Small).jpg
IMG_0069_(Small).jpg
IMG_0075_(Small).jpg

IMG_0081_(Small).jpg
IMG_0098_(Small).jpg
IMG_0198_(Small).jpg
IMG_0209_(Small).jpg

Ekvator’’a yakın 18.000 üzerinde adası ile yeryüzündeki en büyük ve en değişken takımadaların oluşturduğu Endonezya’ya gidiyoruz. Pasifik Okyanusunda, Güneydoğu Asya ve Oceania’da bulunan adalardan Java, Bali, Lesser Sunda Adaları ve Lombok’u göreceğiz. Bize çok uzak bu coğrafyada, yeryüzündeki gerçek Jurassic Park denen dinozor soyunun evrim geçirerek günümüze ulaşmış, yaşayan en büyük ve en tehlikeli kertenkelelerini, Komodo Dragon’larını görmek için düştük yollara aslında. Aktif volkanik yanardağların güneydoğu Asya’daki en yüksek noktası Rinjani Dağı’na çıkmayı da deneyeceğiz.


230 milyon nüfus ile dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesinin başkenti Jakarta’ya yola çıkışımızdan bir gün sonra akşam saatleri ulaşıyoruz. Türkiye ile zaman farkı 5 saat. Bir iki saat mola sonrası, tatile çıkmış üniversiteli gençlerin doldurduğu uçakla Bali Adası’na uçuyoruz. Hemen bir taksiye atlayıp otelimize gidiyoruz. Jakarta ile Bali arasında da bir saat zaman farkı varmış. 19 Şubat’ta kış soğuğunda veda ettiğimiz İstanbul’dan Bali’ye bunaltıcı bir yaz gecesinde 20 Şubat gece yarısı ulaşabildik.


Muson yağmurları altında şehir merkezi ve safir sahilleri ile ünlü Kuta plajlarını dolaşıyoruz bütün gün. Aklınıza gelebilecek her şey bir arada. Dünyanın dört bir yanından gelen her milletten insanın buluşma yeri sanki. Tapınaklar, camiler, şık restoranlar, halk pazarları, meyve sebze satıcıları, dünyaca ünlü marka mağazalar, barakalar, kulübeler, lüks oteller, balıkçılar, tropikal ağaçlar, taksiler. Her an her yerde çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, aile, tüm yerli halkın iki ayağı iki gözü motosiklet güruhları. Bali tıklım tıklım.


Bali’den Flores adalarının ucundaki Labuan Bajo’ya,Komodo ejderlerin bulunduğu Komodo Adası’na en yakın şehre uçağımız bir gün sonra.Oldukça küçük tarihi pervaneli bir uçak,altmış kişilik.Her gün en az bir kere sefer var. Avustralya, Çin, Japonya, Avrupa ve İskandinav ülkelerinden gelenler ve biz dolduruyoruz uçağı. Üç saate yakın, okyanus ve adalar üzerindeki yolculuk sonrası eski otogar görünümlü denize yakın minicik bir havaalanına iniyoruz.


Nemli sıcak ve kalabalıktan bir an önce kurtulmak istiyoruz, ama çıkış kapısı bahçe demiri misali zincirle kilitlenmiş. Kimse de itiraz etmiyor, sessizce bekleşiyor. Biz ,”Görevli nerede? Şu kapıyı açın!”, diye bağırışıyoruz. Nihayet görevli elinde dev bir anahtarla çıkagelip kapıyı açıyor da hapsolmaktan kurtuluyoruz. Havaalanının çıkış kapısında midibüsler, dolmuşlar, taksiler bekliyor. Labuan bajo’nun merkezine sadece 4 $ vererek özel midibüs kiralıyoruz.
Çok yorgunuz ama Komodo ejderlerinin  dünyadaki tek yaşam alanı  Komodo,Rinca,Flores ve Gili Motang adalarına nasıl gideceğimizi araştırmamız lazım. Sırtımızda çantalarımızla biraz dolaşıyoruz. İngilizce bilen tek bir kişi yok. Bilgi almak imkânsız gibi.

 

IMG_0214_(Small).jpg
IMG_0219_(Small).jpg
IMG_0236_(Small).jpg
IMG_0237_(Small).jpg

IMG_0252_(Small).jpg
IMG_0324_(Small).jpg

Herkes bir şeyler satma derdinde bize, etrafımızı çevirip, sıkboğaz ediyorlar.”Ya bir durun. Bunaltmayın!”Komodo Adası der demez herkes tur acentesi kesildi başımıza.”Size yardım etmek isteriz. Size özel şunları sunarız,”ısrarlarından kurtulmaya çalışıyoruz. Bir gün sonrasına birkaç turistle grup yapıp götürebileceğini söylüyor birkaç acente.


Günlerdir yollardayız artık vakit kaybetmek istemiyoruz. Acentelerden biri iki saat içinde bize özel bir tur düzenleyebileceğini söyleyince, telaffuz ettiği fahiş fiyata aldırmadan “Tamam.”diyoruz. En yakın marketten biraz alışveriş yapıp balıkçı limanına yürüyoruz.
Bize özel tekneyi görür görmez büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz.19.yy sonundan kalma tamamen ahşap bir sandal aslında. Yapacak bir şey yok. Tekneye yerleşiyoruz.”Lütfü, Zülküf ve küçük bir miçodan oluşan tekne mürettebatı ile yola koyuluyoruz.


Endonezya adalar zincirinin tam ortasında bulunan Komodo Adası’na, yeryüzündeki kızgın ejderhaların tek yaşam alanı Komodo Milli Parkı’na yolculuğumuz dört saate yakın sürecek böyle bir tekneyle.


Kristal renklerindeki berrak deniz üstündeki yolculuğumuz göz kamaştırıcı mercan resifleri ve mangrov ağaçlarının oluşturduğu muhteşem adacıklar arasından, platin renkli kumsallar yanından devam ediyor. Bu bölge Komodo dragonlarının yanında, dünyadaki en küçük denizatlarına(Hippocampus Bargibanti) ev sahipliği yapıyor. Planktonlar, mercanlar, türüne bir tek burada rastlanan larvalar; denizaltı dünyası da çok zengin.
Komodo Milli Parkı’nın adalarından,Rinca Adası’na gün kararmadan ulaşabildik.Rinca, Komodo’ya yakın küçük bir ada.198 km2.Adanın silisli toprağı kuvars kristalinin en iyisini içinde bulunduruyormuş.


Birkaç ahşap ejderha heykelinin bulunduğu küçük limana teknemizi bağladıktan sonra kaptanla birlikte park girişine yürüyoruz. Girişte kaydımızı yaptırıp biletlerimizi alıyoruz. Rehber ile birlikte Rinca Adası içinde yürüyüşe başladık. Giriş kapısının yanında birkaç ahşap kulübe var. Taraçalı balkonunda birkaç genç, yaşlı yerli, pijama terlik fanila oturuyor. Ahşap sütunlarla toprağa çakılmış zeminde ise birkaç karaltı var. İrili ufaklı dört-beş Komodo ejderi! İlk karşılaşma yerimiz! Balkondakiler hiç korkmuyor mu alt kattaki komşularından? Serinlemek için girmişler bodruma. Tamamen hareketsiz duruyorlar. Narin muson ormanları onlar için mükemmel bir kamuflaj imkanı sağlıyor. Hiç hareket etmeden tuzak kurup kuş, geyik, domuz, bizon avlıyorlarmış.Hiç hareketsiz durabildikleri gibi, saatte 20km hızla koşabiliyor,suda4-5 metre derine dalabiliyorlar.”Kuzuların sessizliği”,filmindeki gibi kendi türlerini, kendi yavruları yiyor bu yamyam ejderler.Yavrular ise kendilerini ebeveynlerinin gazabından korumak için ağaç tepelerine çıkıp yaşayabiliyorlar.50 sene yaşayabilen bu canlının en güçlü silahı dili.Sarı,çatallı dili ve testere dişlerinin arasından dökülen salyasındaki öldürücü bakteriler avını çok kısa sürede öldürüyor.Çok yaklaşmadan birkaç imzasız vesikalık fotoğraf alıyoruz ejderlerden.


Zehirli yılanlara karşı da uyarıyor bizi rehber. Kobra ve engerek yılanı, ejderlerin dışında adada bulunan sürüngenler. Bir engerek yılanı çok yakınımızdan hızla geçti bile. Kuş sesleri arasından gün kararmaya yakın turumuzu tamamlayıp tekneye ulaştık. Komodo ejderleri dokuz çeşitmiş. Rinca Adası, boyu 3 metreyi geçen,70 kg.ağırlığında en iri ejderleri barındırıyormuş, ama bize göstermedi, sakladı onları. Sabah gün doğarken park alanında ortaya çıkıyorlarmış sadece.


Gün kararıyor hızla. Mercanlar ve yıldızların parıltısı sadece. Adaların arasında teknede geçireceğiz geceyi. Mangrov adacıklarına yakın küçük bir balıkçı köyüne yakın seyrederken kaptana rica ediyoruz.”Bu köyü görebilir miyiz? Uygun bir pansiyon bulursak burada kalabiliriz”


Köy zifiri karanlık. Çok fakir olduğu belli. Müslüman bir balıkçı köyü burası. Alın fenerlerimizi takıyoruz kıyıda yürüyebilmek için. Çoluk çocuk şen şakrak peşimize takılıyor. Hava çok sıcak. Kadınlar genç-yaşlı, evlerin önünde çömelmişler; dev okyanus balıklarını temizleyip kurutmak üzere tuzluyorlar. Bizi çok ilginç buldular. El-kol hareketleri ile kendi hikâyelerini anlatmaya çalışıyorlar. Bambu ağaçları ve muz yapraklarından yapılmış kulübelerine davet ediyorlar bizi. O sırada koşarak gelen bizim teknenin kaptanı ve birkaç köylü, köyün camisine çağırıyor bizi. Sahil güvenlik bizim peşimize düşmüş. Bizim teknenin burada durma izni yokmuş vesaire vesaire. Hemen ayrılacağımıza dair ikna etmek epey zaman alıyor.


Bu sıcak, bunaltıcı havada teknede gecelemek en doğrusu. Çok yorulduk zaten. Köyden hızla ayrılıp açık denizde duruyoruz. Teknenin güvertesinde, beşik gibi sallanırken uyumamak imkânsız. Gece 3 sıraları çakan şimşek ve gök gürültüsünü ile uyanıyoruz.”Ne oluyor?”,demeye kalmadan kovadan boşanırcasına yağan sıcak muson yağmurlarının altında kaldık. Hızla uyku tulumlarımızı toplayıp kenar bir yere çekilip beklemeye başlıyoruz. Bir saatten fazla yağan şiddetli yağmur nihayet kesildi. Kaptan ve miçolar güvertedeki suyu temizliyor. Bir iki saat daha uyuyabiliriz şimdi.


Sabah gün ağarırken yola koyuluyoruz tekrar. İki saat süren yolculuk sonrası Komodo Adasındayız.390 km2lik alanda bizimle ilgilenecek rehber üç rotadan seçim yapmamız gerektiğini söylüyor. Milli Parkın tamamını kapsayan, orman içinden başlayıp adadaki tepelerden limana inen keşif rotasında karar kılıyoruz.


Orman içi patikada rehber önde, biz tek sıra arkada, yola koyulduk. Asya ve Avustralya kökenli çok değişik dev tropikal ağaçlar, savanların arasından yürüyoruz dar bir patikada.254 çeşit bitki varmış park içinde. Demirhindi, palmiye, mangrov ağaçları ve çeşitli çiçekli bitki arasından geçiyoruz.
Komodo ejderleri etobur, asla bitki yemiyor. Bu sayede bitkiler uzun yıllar rahatça serpilip gelişiyormuş. Aman biz dikkat edelim. Riskli gruptayız. Geçen sene bu tarihlerde bir balıkçı-rehber, komodo ejderine yem olmuş! Nisan-Mayıs çiftleşme dönemleri en yırtıcı, tehlikeli oldukları dönem.


“Patikadan asla çıkmayın.”, diye uyarıyor rehber. Biraz sonra”Durun!” diye uyarıyor bizi. İki dev ejder. Biri solumuzdaki, diğeri sağımızdaki ağacın altında, kıpırdamadan duruyorlar. Biz tam ortalarında kaldık. Orman içinde tamamen kamufle olmuşlar. Rehber uyarmasa fark etmemiz mümkün değildi. Yavaşça geri geri gidiyoruz; aradan çekilelim, yolu onlara açalım. Çok hızlı çapraz koşup birbirlerinin yerine geçtiler. Ne tuhaf! Şimdi, hiçbir şey değişmemiş gibi kaldıkları yerden hareketsiz durmaya devam ediyorlar. Biraz ürktük. Temkinli olalım. Birkaç adım daha atıyoruz. Orman içinden gelen iki rehber; Selamlaşıyoruz. Birinin elinde demir bir sopa ucunda da geniş bir ızgara. Ejderlere et götürmüş kahvaltı için. Rehberimiz bağırıyor bu sefer “Koşun!”Ne olduğunu anlayamadan iri bir ejder ayaklarımızın ucunda bitti.Ağzını açıp testere dişleriyle öne doğru hamle yapıyor.Bu ciddi bir saldırı.Rehberimiz elindeki sopayla itiyor ejderi.Diğer iki rehber yardıma koşuyor.Demir sopa ve değneklerle kafasını döndürmeye çalışıyorlar.Kısa süren mücadele sonrası ejder bırakıyor boğuşmayı ve ormanın içinde gözden kayboluyor.Çok korktum.Bir salise sonra dünyayı terk etmiş olabilirdik.Biraz soluklanıp devam ediyoruz.Bir iki ejder daha görüyoruz yol boyunca;bunlar macera aramıyor,akıllı uslu duruyorlar.Öğle saatleri ormandan tepeye ulaşıyoruz.Birkaç narin geyik görüyoruz burada.Tepeden Timor Denizi,liman ve ormanlarının enfes manzaralarını fotoğraflayıp tekneye dönüyoruz.


Hareketten yarım saat sonra, mercan resifleriyle muhteşem Bidadari Adası sahiline yanaşıyoruz. Şnorkelle denizaltı dünyasının tadını çıkararak gevşiyoruz. Akşama doğru Labuan Bajo limanına “vardık” ,derken varamıyoruz. Teknenin motoru tekliyor limana beş-on metre kala; bir saate yakın beklemek zorunda kalıyoruz.Arıza giderildikten sonra Labuan Bajo’daki en güzel manzaralı bungalov villalardan birine yerleşiyoruz. Tropikal ada ve yiyeceklerinin tadını çıkarıyoruz Bali’ye döneceğimiz güne kadar.


Bali’de kaldığımız bir-iki gün boyunca,Endonezya’nın en yüksek dağlarından Lombok adasında bulunan Rincani Dağı’na nasıl gideceğimizi araştırıyoruz. Altı saat süren feribot yolculuğu sonrası Lombok Adası’na ulaşıyoruz. Limandan dağın bulunduğu milli parka yakın Mataram adlı kırsal şehre ulaşmamız da bir saat kadar sürüyor. Maalesef dağ ve milli park, ziyarete kapalı. Nisan başında açılacakmış. Hiç bir şekilde izin vermiyorlar milli parkın girişine. Market sanki;dağı da açıp kapıyorlar demek. Mataram’da bir gece geçirip Bali’ye geri dönüyoruz.


Tropikal adalarda geçirdiğimiz maceralı yolculuk pasifik sahillerinde birkaç gün daha devam edecek.Komodo Adası’ndan sonraki rotamız subtropikal Tayvan.

Ebru OZAGCA
Haki ENGIN




Tasarım: Studio Martin