foto10.jpg
Biz Kimiz, Hakkımızda Fotoğraf, Fotoğrafçılık Dağcılık Doğa Yürüyüşleri, Trekking, Gezi Doğa, Çocuk ve Doğa, Ağaç Türleri, Böcekler ve Bitkiler Bisiklet, Parkurlar, Yazılar, Anılar Sponsorlar İletişim

Çocuğumla Doğadayız Çocuğumla Doğadayız

E-Posta:


   


Ana Sayfa > Dağcılık > Faaliyet Raporları



Khan Tengri Kuzey Rotası Denemesi (7010 m)

17 Temmuz - 09 Ağustos 2009 - Sönmez Erkaya, Efecan Aytemiz, Bülent Çınar, Özgür Keskin, Savaş Ekinci, Esin Handal

 

image001.jpg
image002.jpg
image003.jpg
image004.jpg

ETKİNLİK ADI :

Khan-Tengri Dağı / Kuzey Rotasının Denemesi


ETKİNLİK TARİHİ :

17 Temmuz - 09 Ağustos 2009


ETKİNLİĞE KATILANLAR :

Sönmez Erkaya, Efecan Aytemiz, Bülent Çınar, Özgür Keskin, Savaş Ekinci, Esin Handal.


MALZEMELER :

Kolon, kazma, krampon, cumar, yardımcı ip-perlon- karabin.

         

        

ROTA AÇIKLAMASI :      

   
4100m. deki Ana kamptan(Basecamp) yaklaşık 40 dk. bir yürüyüşle dağın kuzey yüzünden çıkışa başlıyorsunuz. 1,5 saatlik bir yükselimden sonra, sabit hatların döşeli olduğu kısma geliyorsunuz. Burada cumarla, sabit ip hattına giriyorsunuz. Ayrıca kilitli bir karabinle ikinci bir emniyet almakta fayda var. Rota üzerine döşeli iplerin uçları kar-kaya,buza sabitlenmiş durumda. Yinede mümkün olduğunca bu hatlara yüklenmeden ve destek almadan ilerleyiniz.

Toplam 3-4 saatlik bir sürede 4650 m . lik bir çadır alanına ulaşıyorsunuz. Biraz daha sabır gösterirseniz 30 dk.lık bir çabayla I.Kamp alanına(4800m. ) varırsınız. Burası ilk kamp yeri olarak belirtiliyor. Siz kendinize ve şartlarınıza uygun çadır alanlarında kalabilirsiniz. Kamp alanları üç kısımdan oluşmakta.Fakat çadır alanı dediğimse daha çok zoraki konaklamalarda mevcut. Bu iki ayrıma dikkat edin.

I.Kamp(4800m. ) alanından sonra dik bir tırmanış başlıyor.Zaman zaman kaya etaplarından da geçen bu rota II.Kampta(5600m. ) genişçe bir düzlükte sonlanıyor.Kimileri aklimatizasyon tırmanışlarını buraya kadar taşıyor.Kimileride rota üzerinde bulunan Çapayev Dağının kuzey zirvesinde tamamlıyarak dönüşe geçiyor. Hatta aklimitize olayını III.Kampa(5900m. ) aktaranlar oluyor.

II.Kamptan(5600m. )  III.Kampa(5900m. ) ulaşırken özellikle Çapayevin yükseltisi(6102m. ) sizi bayağı kamp yüküyle zorlayacak. Kaya etapları oldukça sert ve dry touling çıkışına pek izin vermiyor. Yani kazmayı kullanamadan sabit hatta cumarla tırmanmanız gerekiyor.80- 85 derecelik kısa peyzajlar var. III.Kampa çadır taşımak istemeyenler için mevcut bir kar mağarası var. Fakat ziyaretçisi fazla olursa açıkta kalma durumu söz konusu olabilir !

III.Kamptan( 5900m.) sonra asıl Khan-Tengrinin tırmanış sırtı başlıyor. Duruma göre bir vuruşta zirve denenebilir. Zirve 7010m. olduğuna göre, bir günde 1110m.lik bir irtifa alınıp dönüş sağlanabilir. Bu yaklaşık 13-15 saat sürebilir. Tabii bunu deneyecek ekibin deneyimi,tecrü besi ve hızına bağlı olarak; ki hava koşulları ve kar durumunun etkiside göz önüne alınırsa, bu oran değişkenlik gösterecektir. Yada kamp yükü III.Kamptan 6400 metredeki küçük bir çadır alanına(iki çadırlık gibi)  taşınacak .Buradan da zirve denenebilir. Birde 6800m. de bir küçük çadır alanı mevcut. Lakin burası daha çok zirve dönüşünde sığınma amaçlı, zoraki koşullarda kullanılması halinde tavsiye edilir.

Genelde tırmanış için Ağustos başları uygun hava koşulları içermekte. Ağustos 20 gibi sezon sonlanıyor. Öğleden sonraları hava genelde kapıyor. Kuzeydeki hava şartları çok değişken olduğundan belli bir düzenekte ilerlemiyor. Uygun hava koşullarını iyi teyit edip yükselmekte fayda var.



ETKİNLİK DETAYI :


17 Temmuz akşamı hava limanında 6 kişilik ekibimiz toplanmıştı. Saat 22' de kalkacak uçağımız bizi Alma-Ata'ya taşıyacaktı. Sevgili Cumhur arkadaşımızda bizi uğurlamaya gelmişti. Beş saatlik bir yolculuktan sonra Kazakistandaydı k. Ülkemizle 3 saatlik bir fark söz konusu. Saatimizle 03 sularında ordaydık. Bunu mevcut ülkenin konumuna uyarladığımızda sabahın 06' oluyordu. Ak-sai Travel firmasının yetkili bir arkadaşı bizi karşıladı. Bu bir Kırgız acentesi idi. Lakin biz Bishkek(Kırgızistan) yerine Alma-Ata'yı tercih ettik. Çünkü uçuş fiyatı olarak yaklaşık 200 Euro daha uygundu. Dağ iki ülke sınırında kaldığından iki ülkeden de ulaşım vardı. Dağın kuzeyi Kazak, güneyi ise Kırgız topraklarına aitti. Biz bu firmadan full paket aldık ve kuzey kampından, güney kampına helikopterle geçmek için ayrı bir ücrette ödedik. Eğer olurda her şey yolunda giderse, Tengri'yi kuzeyden çıkarsak, güney kampına geçecek ve Popeda Dağınıda deneme fırsatı yakalayacaktı k. Hayallerin sonu yoktur...

 

En kuzeydeki iki yedibinlik diye adlandırılan bu dağlar Kazak, Kırgız ve Çin üçgeninde yer almakta. Hava şartlarının zor ve çok değişken oluşu her ikisinide sekizbinlikler statüsüne koymaktadır. Biri en teknik yedibinliklerden biri olan Khan-Tengri, ötekisiyse en zorlu yedibinlik olan Pobeda. Birinin tüm rotaları teknik zorluk ve mücadele gerektirmekte, diğerininse sırt hattında onlarca ceset bulunmakta. Aslında ekibin amacı bu dağları bu sene denemek gibi bir düşüncesi yoktu. Tacikistandaki Korjenevskaya yada Komunizma dağları düşünülüyordu. Ekibin yarısı daha önceden yedibinliklerden biri olan Lenin dağına çıkmıştı. Sırada bu dağlar vardı. Lakin bu ülkedeki siyasi karmaşadan dolayı bu dağlara bu sene izin yoktu. Bizde mecburen rotayı kuzeyin bu iki yalçın dağına çevirmiştik. Ekibimiz bireysel amaçlı karma bir yapıyı oluşturmuştu. Bizim kulüpten ben ve Esin, Mimar Sinandan Bülent, Özgür ve Savaş, tam bağımsız Efecan.

Alma-Ata'dan bir minibüsle 8 saatlik bir yolculuk başladı. Karkara denilen 2200 metredeki bir kamp alanına geldik. Buradan sonra artık yolculuk helikopterle devam ediyor. Karayoluyla araçlı ulaşım burada son buluyor. Eğer hava koşulları uygunsa o gün helikopter kalkıyor ve sizi ana kampa(basecamp) ulaştırıyor. Bize iki gün sonra kalkacağı bildirildi. Sabırsızlıkla o günü beklemeye başladık. Gerçi çevrenin yemyeşil ve rengarenk çiçeklerle donanımlı oluşu, bu bekleyişi keyifli kılıyordu...

Ayın 20'sinde kahvaltımızdan sonra helikoptere doluştuk. Boyut ve hacim olarak pek küçük bulduğum bu pervaneye toplam 18 kişi ve bir yığında yük ve malzemeler konmuştu. Bu benim pervaneye ilk binişim olduğundan doğrusu bayağı heyecanlandım. 40 dk.bir seyirle basecamp'a indik. Artık yeşil deryanın yerine beyaz bir dünyanın içine dalmıştık. Kendimi bir anda kutuplarda hissettim. Bu kadar yoğun bir beyaz-mavi renk tonlarını kucaklayacağımı ummamıştım. Geçen seneki Peak Lenin çıkışıma göre bu bölgeyi daha bakir ve vahşi buldum. Basecamp bile daha yeni kuruluyordu. Zati bu yıl küresel krizden dolayı sayı epey bir azmış. Daha önceleri 150 ve üstü olan bu kamp bölgesinin bu seneki toplam katılımı biz dahil 50 yi anca buluyormuş. Etrafım yüksek dağlarla çevrili bu mistik güzelliği seyre dalmıştım. Dağların kulvarlarından buzullar aşşağılara kadar sarkıyor, diğer buzulllarla birleşerek bir nehir gibi kilometrelerce uzanıyordu. Ortasında şaşkınca bulunduğum bu buzul nehrinin adı kuzey İnelçek buzuluydu. Ana kampın çevresi sayısız dağlarla çevrili idi. Kampın hemen arkasında yükselen Bayancoi Dağı(5791m.) bir kalkan gibi kollarıyla bir güven oluşturmaktaydı . Ve kampın tam karşısında duran Khan-Tengri Dağı...

 

Plaj çadırı görünümündeki büyükçe çadırlarımıza üçer kişi halinde yerleştik. Birazdan bir çan sesi hınçla ortamın sessizliğini bozdu.Meğersem öğlen yemeğini hatırlatan bir uyarım şekliymiş. Bu iletişime bayıldım doğrusu. Yemekte tanıdıklar var. Havalimanında karşılaştığımız ayrı bir Türk ekibi daha vardı. Özgür Serdar Ata, Mehmet Yaldız ve Ali Yağmur. Onların anlaştığı firma farklı olmasına rağmen aynı ortak kampı kullanıyorduk. Bizim kamp Kazaklara aitti. Yaklaşık 250m. beride Kırgız kampı bulunmaktaydı . Onlarda aynı dağın aynı rotasını bizimle çıkacaktı. Yine bir hafta sonra beklediğimiz Dağcılık Federasyonuda aynı dağın aynı rotasını deneyeceklerdi. Yani Khan-Tengri kuzey rotası. Dağın güney kısmı daha kolay bir çıkış imkanı sağlamasına rağmen, potansiyel çığ riskinin çok yüksek oluşu, kişileri zorda olsa haklı olarak kuzey yüzüne sevk ediyordu. Yakın bir tarihte, güney tarafından kopan devasa bir serak birçok kişiyi hayatından etmişti.

Kampın sorumlusu Dede Muha diye orta yaşın biraz üstünde delidolu birisiydi. Kaba ve sert çıkışlarına rağmen ona karşı büyük bir saygı yeli oluşmuştu. Zamanında Tengri'yi kuzey klasik rotasından defalarca çıkmakla kalmamış, kuzey kaya ve dev kar seraklarının arasında yeni tırmanış rotaları açmıştı. Böylelikle iki gün geçirdik. Yeterince dinlendiğimize karar vererek aklimatizasyon tırmanışına 22'sinde başladık.

Basecamp 4000 metrelerde bulunmasına rağmen karşımızda 3000 metrelik bir piramit bulunmaktaydı . Öylesine heybetli ve yalçın duruyorduki, zirvesine bakmak için kafayı bayağı kaldırmak gerekiyordu. Burayı ilk gören bilimadamları ndan biri "işte insanoğlunun ayak basamayayağı bir dağ" demeside boşuna değildi. Yıllarca dağcıların hayallerini süsledi bu dev piramit. Belkide bu yüzden <Tanrıların Tanrısı> ismini taşıyordu. 70'lerde zirvesine çıkıldığında bile gizemi, ihtişamı ve öneminden birşey kaybetmedi.

 

Hava açık ve tek bir bulut dahi yok. Rota üstünde neredeyse hergün ekipler sıra halinde yükselmekte yada aklimitizeyi gerçekleştirip dönmekteler. O gün I.Kampta(4800m. ) geceledik. Ertesi gün gayet dik konumdaki parkura girdik.Yükseldikç e eğim daha yükseliyor ve boşluk hissi iyice kendini gösteriyor. Neyseki sabit hatlar kuruluda bir nebze olsun rahatlık ve güven hissi veriyor. Bizim ekibin bir kısmı II.Kampa(5600m. ) ulaştı. Bir kısmı o gecede I.Kampta kalarak daha iyi uyum sağlayacağına inandığından 5400m.ye kadar çıkıp kampa geri döndüler.

Ertesi gün tüm ekip 5600 metredeydi. O günde  rotanın devamı niteliğindeki Çapayev Dağının bir kısmına kadar çıkılarak tekrar kampa dönüldü. Çapayev ayrı bir dağ. Fakat Tengri' ye çıkmak için Çapayev'in kuzey sivrisini(6102m. ) kullanmak ve sonrasında küçük bir inişle Tengri'nin sırt rotasına girmeniz gerekiyor. Artık aklimatizasyon tırmanışı tamamlanmıştı. Yarın ana kampa inilip, iyice dinlendikten sonra asıl zirve tırmanışı başlanacaktı.

Ana kampa döndüğümüzde Dağcılık Federasyonundan başkanımız ve arkadaşlarımızda gelmişti. Basecampta üç ayrı Türk ekibi bulunmaktaydı . Bu sene Türk çıkartması yapmıştık. Serdarların ekibide aklimatizasyonu tamamlamıştı. Tabii ekipler kaynaşarak bir bütün oluşturduk. Birbirimize başarı ve şans dileyerek destek çıktık.

Geldiğimizden beri hava çok güzeldi. Belkide bunun sabırsızlığıyla daha fazla beklemeden zirve tırmanışına 28 temmuzda başladık. Yine I.Kampta(4800m. ) geceledik. Ertesi gün II.Kampa(5600m. ) çıktık. Bu kampa ulaşmadan Efecan arkadaşımız tırmanışını sonlandırdı. Ayakkabısının topuk tarafından tabanının açılması bunda etkili oldu. Ertesi gün Serdar arkadaşımızın ekibide çıkışı sonlandırınca, onlardan hafif bir çadır ve dekort kapsülünü alarak, Çapayeve doğru tırmanışa başladık. Çapayevin sivrisine(6102m. kuzey zirvesi) geldiğimizde bir tünel çadır kuruluydu. Bu bölge Kazaklarının kullandığı çadırlardı. Boş olduğunu görünce beş kişi hemen içine girdik. Aslında III.Kampa(5900m. ) inip çadır kurmalıydık. Lakin o kadar yorulduk ki, bu küçük süprizi değerlendirelim dedik.

 

Bu mutluluk her güzel şeydeki gibi kısa sürdü. Çadır sakinleri gelmiş ve bizden boşaltmamızı rica ettiler. Halbuki hepimiz sığardık... Neyseki hava kararmamıştı. Hemen çadırlarımızı kurup uykuya çekildik. Geceleyin tam tepede olduğumuzdan tüm rüzğarı yedik. Sabah olduğunda hava bozmaya başlamıştı. Ana kampla sadece belirli saatlerde haberleşebiliyorduk. Telsisimizle hava muhalefeti hakkında detaylı bilgi istedik. Nerdeeee. Sağlıklı bir bilgi yok. Hava birkaç gün daha böyleymiş fakat olumlu anlamda bir gelişme beklemeyin dediler. Kararsız kaldık devam mı, tamammı?!

Sonunda III.Kampa(5900m. ) da varalım orda yeniden bir değerlendirme yaparız dedik. Kampı iki dağın ortasına denk gelen belin tam ortasına kurduk. Bizden başka iki çadır daha kuruluydu. Sonradan çadırlarda kimse olmadığını farkettik. Ya biraz aşşağıdaki kar mağarasına sığınmışlardı yada çadırları aklimitize esnasında kurup aşşağıya inmişlerdi. Fırtına yoğun tipi halinde kar yağışına dönüştüğünde akşam olmak üzereydi. Çadırımız yarıya kadar kara gömülmüştü. Çıkıp kar silkelemenin olanağı yoktu. Zati çadırımız  tek tente ve bağajı yoktu. Fermuarı açtığımda tulumların ve çadırın içine kar ciddi anlamda yağıyordu. Artık soğuğunda etkisiyle buharımızdan, çadırın içi kapalı olduğu halde tavanından bayağı kar taneleri yağıyordu. Çaresizce kaz tüyü uyku tulumuna yağan bu karı izliyorduk. Eğer kaz tüyü iyice ıslanırsa bir daha kurutmanın imkanı çok zor olacak. Mecburen çadırın içersinde benzinli ocağımı yaktım. Bir süre çadırın içini ve tulumları kurutttum. Hem yarın sabah hava düzelirse zirveyi direk deneyecektik. Sanırım 13-15 saat gibi bir sürede halledebilirdik. Bu yüzden su ısıtmam yani kar eritmem gerekiyordu. Tabii uçakta sıvı ve gaz yakıtlara izin verilmediğinden yolda aldığımız bir benzini kullanmak zorunda kalmıştım. Haliyle ocak tıkandı. Ne yaptıysam verimli yakamadım. Sonunda bu uğraşıdan vazgeçtim. Gerçi bütan propan ocağımızda vardı ama onun azalan yakıtınıda zor anlar için kullanmalıydık. Sanki şimdiki halimiz güllük gülüstanlıktı ya...

Gece boyunca kuvvetli fırtına devam etti. Çadırın aşırı rüzğardan patlamadan nasıl dayandığına hala hayret etmekteyim. Yandaki boş çadırlara geçeceğiz ama tipi bir türlü aman vermiyorki. Sabaha kadar uyku tulumlarımıza yağan karı hayretle izleyerek geçirdim. Her ihtimale karşı kaz tüyü montumla tulumun içine girdim. Belki yukardan ıslanıyordu ama benim ısımlada içerden kuruyacaktı !! Sonunda sabah oldu; olsa nolacak, fırtına devam. Hesapta hava düzelirse gece 3-4 gibi rotaya girecektik. Gün iyice aydınlandığında diğer çadırdaki arkadaşlarımız bize seslendi: "Heyyy yaşıyormusunuz, iyimisiniz" , "Eveeeet, iyiyiz!! Yok lann, mahvoldukk."

Hemen bir durum değerlendirmesi için daha korunaklı olan yan çadırdaki arkadaşların yanına geçtik. Onların çadır çift tente ve böyle bir sorun yaşamamışlar. Fakat sağlıklı bir uyku ve dinlenme onlarda da yok. Havanın yakın bir zamanda düzelmeyeceğine, yakıt ve yiyeceğin iyice azaldığına ortak bir karar vererek faaliyeti sonlandırma kararı aldık. Yinede bir telsiz bağlantısı kurarak belki yarın hava düzelirse zirveyi deneme imkanımız doğabilirdi. Telsiz irtibatı sonucunda kötü havanın aynı durumunu sürdüreceği bilgisi tüm umutlarıda alıp götürmüştü...

Çadırlarımızı toparlayıp, çantalarımızı hazırlayıp dönüş istikametine yola koyulduk. Çapayevi yeniden çıkarak aşmamız ve batı tarafından inişi gerçekleştirmemiz gerekiyordu. 200 metrelik bu irtifayı aşmaya çalışırken bedenlerimizin hayli bitkin olduğunu farkettik. Eğer bugün hava mükemmel olsa bile bu bünyeyle fazla ilerleyemezdik. Yüksek irtifada hem zor parkur ve kötü hava koşulları bizi iyice yıpratmıştı. Belkide dönüş kararını daha önce almalıydık. Fakat insan bazen bu durumları hemen kabul edemiyor. Onca yolu tep gel, iznini ayarla, maddi durumununu ayarla, emek harca, efor sarfet, sevdiklerine onca gün hasret kal,... sonrada hava muhalefetine yenik düş. Yurdum dağları olsa sorun değil, bir daha denersin, olmadı seneye gelirsin. Fakat ülkene kilometrelerce uzakta, bir başka diyarda, hemde bu şartlarda ve konumda aynı mukavemeti göstermek oldukça zor. Yüksek irtifa herşeyden önce korkunç sabır gerektiren, metanetli bir uğraş.

Zirve herşey değil, önemli olan dönmeyi bilmek. Filozofca bir söz. Bunu gerçekten hisseden kişi erdemliliği yakalamış, hırsından, kaygılarından ve beklentilerinden arınmış kimse olmalı. Yada tüm sinirleri alınmış. Sonuçta insansın. Her kişi için olay ve olgular farklı duygu ve heyecan içinde hareket eder. Kişiyi kişi yapan bu özelliğidir. Yoksa basma kalıp sözleri hayata uygulamak, yada şablon gibi birşeyleri uygulamak gerçek bir doğacının yapısına aykırıdır. Full paket için 1200 Euro verdik. Uçağada 400 Euro. Diğer masraflarla birlikte yaklaşık 2000 Euro gibi bir harcamamız oldu. Maddi ve manevi açıdan kişiyi zorlayan bir durum. Her zaman ulvi ve hissi duygulara yön vereceğime realist olmakta fayda var düşüncesindeyimdir.

Ana kampta iki gün daha kaldık. Programımız içersinde olan güney kampına geçmek için helikopteri bekliyorduk. Gerçi aklım hala Tegri de kalmıştı. Ekipte denemek isteyen varmı diye yokladım. Kimse aynı sabır ve dirayeti artık gösteremeyeceğ ine inancından dolayı buna yanaşan olmadı. Gerçi önümüzde on günlük bir süreç daha var. Fakat bir tırmanış kafada bittimi zorlamanın bir anlamı yok. Üstelik telafisi olmayan sonuçlara da gebe olabilir. Kamptan ayrılmadan Federasyonumuza başarılar diledik. Bu seneki bu dağa üç Türk ekibi gelmiş ve ikisi havanın azizliğine uğramıştı. Umarım arkadaşlarımız şeytanın bacağını kırar. Alaaddin Hocamızın sıcak ve hoş sohbetinden sonra vedalaşıp güney kampına geçtik.

Burasıda beyaz bir cennet  edasıyla tüm görselliğini önümüze sermişti. Kuzeyin aksine ısı daha ılıman ve arazi daha yayvandı. Yani kuzeydeki dağlara hemen dik vurmak gerekirken, burada yaklaşım daha bir düşük eğimden başlıyordu. Artık Kırgız topraklarındaydı k. Khan-Tengrinin güney bölümü yine tüm haşmetiyle kendini sergiliyordu. Güney kısmı daha kolay bir etaptan oluşmasına rağmen, ciddi çığ oluşumları büyük bir engel teşkil ediyordu. Dağın biraz solunda Çapayevin geçit vermez sırtları testere ağzı gibi zirveye uzanıyordu. Ve hemen solunda Maksim Gorki Dağı. Dev yazarın adının bu dev dağa verilmesi ayrı bir güzellik olmuş. Onun da solunda Abalakov Dağı. Ne tarafa başınızı çevirseniz bir sivri ve sizden yüzlerce metre yükseklikteki dağlarla çevrili. Hele birtanesi vardı ki  kamp yerinden yüksekliği 3400 irtifada. Efsanevi dağ Popeda. Eğer fotoğraflarını daha önceden görmesem bu dağa kesinlikle itibar etmezdim. Görsel hiçbir güzelliği olmayan, bir dağ sivrisi gibi yükselmeyen, üstü neredeyse dümdüz bir platoya sahipti. Lakin bu dağı diğerlerinden ayıran, insanoğlunun üzerinde yaşadığı efsanevi yaşamlardı. Dağın teknik anlamda çok zorluğu yok. Fakat zirve sırtını oluşturan o platodaki kötü hava koşulları kişi için ölümcül sonuçlar doğurmakta. O sırt hattında yüzün üzerinde cansız beden bulunmakta. Bir o kadarda elini ayağını donduran, kaybeden. Hava uygunsa, çığ riskinide gözönüne alınarak ilerlendiğinde bir sorun teşkil etmiyor. Fakat hava bir patladımı ve siz uygun donanım ve zemini oluşturamazsanı z bunu hayatınızla ödeyebiliyorsunuz. O yüzden bu dağa çok tecrübeli dağcılar rağbet etmekte. Kar Leoparı olabilmek içinde beş yedibinlikten biri olan bu dağı çıkmanız gerekiyor. Haydi hayırlısı...

Buralarıda gördükten sonra niyetimiz bir an önce ülkeye dönmekti. Dedikya bekleyenimiz var, özleyeni var... Amma helikopter 4 gün sonra gelecekmiş. Oda hava muhalefetinde bir sorun yaşanmazsa. Biz dumur bir halde şaşkınca ortalarda dolanıyorduk. Sahidende tırmanışı sonlandırdınızmı istediğiniz kadar dinlenik yada enerjik olun kılınız kımıldamıyor. Bu zaman zarfında bol bol dünya ve ülke genelinde aramızda sohbet, tartışma ve geyik döndü. Bol bol besin tüketmeye çalışarak verdiğimiz kiloları süratle almaya başlamıştık bile. Brezilyalıları n ünlü dağcılarından biriyle tanıştık, adı Vlidamir. Adamın sekiz tane sekizbinliği var. Everesti üç kez çıkmış. Onu gördüğümüzde Khan- Tengrinin güneyinden çıkmış dönüyordu. İki gün sonrada bir arkadaşıyla Popeda'ya doğru yola koyuldu. Vay anam vaaay. İki defa Kar Leoparı almış bir Rusla tanıştık. Akşam bizi votka içmeye davet edince, bizim tayfa balıklama atladı. Tabii içki şişede durduğu gibi durmuyorki. Yemek çadırında ki kahkalarımız ilerleyen saatlere kadar hatta çalışanlar dahil tüm kamp sakinleri çadırlarına çekilmelerine rağmen devam etti. Razdelyona denerek kadehler vurulup, Rus tarzı kutlamalar başlayınca tayfanın bayağı dağıttığına kanaat getirdim. Ben fazla içemiyorum, ekibi toplama işi bana kaldıda !? Biz ufaktan çadırlarımıza yönelirken, Ruslarda aralarında küçükçe bir tartışmaya girmişti bile... Nedense birkaç akşam sonra İranlı çadır komşularımız aynı gürültüyü yapınca pek bir anlayışla karşılamıştık.

Helikopter kamp alanından uzaklaşmaya başladığında, en ufak görsel bir manzarayı kaçırmamak için adeta küçük dairesel pencerelerine yapışmıştık. Beyaz cennetin yerini yavaşcadan kahve- gri renkler almaya başladı. Sonunda yerini yemyeşil Karkara kampına bıraktı. Bu akşam burada kalmayıp bir an önce Alma-Ata'ya varmak ve uçakta yer bulursak yurda dönmek istiyoruz. Acenta bizi minibüsümüzle beklemedeydi. Yine 8 saatlik bir step yolculuğundan sonra 22' sularında kente vardık. Sonsuz gibi uzayıp giden bozkırları aracımızla geçerken yine derin hayallere dalmıştım. Bir ara yol üzerinde satılan kımızın tadına da vardık.Geçen seneden alışık olduğum bu tada hiçte yabancı değildim. Daha çok süzme yoğurt, ekşi ayran lezzetinde bir tad. Ülkede para birimi Tenge. 100 Tenge = 1TL. Fiyatlar ülkemizle aynı aşamada sayılır. Halbuki Kırgızistanda paramız bayağı değerli. Uçakta gecenin üçünde yer bulduk ama erkene aldığımızdan 90 Euro fark ödeyeceğiz. Kentte konaklama ve gezme imkanımız olmasına rağmen bir an önce ülkeye dönmek istiyoruz. Belki bunda günlerdir aynı yerde mahsur kalmanın etkisi büyük. Uçakta cam kenarına düşmenin sevincini tam olarak yaşayamadım. Sanırım bunda aynı gün içersinde helikopter yolculuğu, ardından 8 saatlik karayolu ve çantalarla hava terminalinde koşturmacamızın yorğunluğu etkendi. Sağ salim ve tek parça halinde ülkeye dönmenin huzuruyla gözlerim yavaşca kapandı. Sanki göz kapaklarımda birer değirmen taşı vardı.

İçimdeyse tarifi imkansız bir burukluk.

 

Sönmez ERKAYA (wantuz) - [email protected]

 




Tasarım: Studio Martin