sagfoto.jpg
Biz Kimiz, Hakkımızda Fotoğraf, Fotoğrafçılık Dağcılık Doğa Yürüyüşleri, Trekking, Gezi Doğa, Çocuk ve Doğa, Ağaç Türleri, Böcekler ve Bitkiler Bisiklet, Parkurlar, Yazılar, Anılar Sponsorlar İletişim

Çocuğumla Doğadayız Çocuğumla Doğadayız

E-Posta:


   

Ana Sayfa > Trekking ve Gezi > Anılar



Doğu Anadolu Gezisi

Pelin Melike Eğilmezler - Özgür Kaynak

 

ozgur_pelin_dogu_01.jpg
ozgur_pelin_dogu_02.jpg
ozgur_pelin_dogu_03.jpg
ozgur_pelin_dogu_04.jpg

ozgur_pelin_dogu_05.jpg
ozgur_pelin_dogu_06.jpg
ozgur_pelin_dogu_07.jpg
ozgur_pelin_dogu_08.jpg

ozgur_pelin_dogu_09.jpg
ozgur_pelin_dogu_10.jpg
ozgur_pelin_dogu_11.jpg
ozgur_pelin_dogu_12.jpg

ozgur_pelin_dogu_13.jpg
ozgur_pelin_dogu_14.jpg

İran'a gitmeyi planlamıştık ancak seçim sonrası yaşanan toplumsal karmaşa ve gerginlik nedeniyle  ertelemek zorunda kaldık bu geziyi. Bu plana alternatif olarak düşündüğümüz Doğu Anadolu gezisinde karar kılıp hazırlıklara başladık. Kısa süre içerisinde güzergahımızla ilgili araştırmaları yapıp, gezi planımızı oluşturduk.

15 Temmuz 2009 Çarşamba günü Erzurum Ekspres'e bindik ve yaklaşık 22 saatlik keyifli bir tren yolculuğu sonrası ertesi gün öğlene doğru Erzurum'a vardık. Erzurum'da sırasıyla Yakubiye Medresesi, Taş Han, eski Erzurum evleri, Lalapaşa Cami, Çifte Minare, Erzurum Kalesi ve kale içerisinde bulunan Saat Kulesini gezdik. Ardından meşhur Gelgör lokantasında Erzurum'un cağ kebabını yiyip keyif yaptık. 

 

ozgur_pelin_dogu_15.jpg
ozgur_pelin_dogu_16.jpg
ozgur_pelin_dogu_17.jpg
ozgur_pelin_dogu_18.jpg

ozgur_pelin_dogu_19.jpg
ozgur_pelin_dogu_20.jpg
ozgur_pelin_dogu_21.jpg
ozgur_pelin_dogu_22.jpg

Bir sonraki durağımız olan Kars'a gidebilmek için otogara vardık ve bulabildiğimiz ilk otobüsle Kars'a hareket ettik. Otobüs arızalanması nedeniyle birçok kez durakladıktan sonra yaklaşık 2 saat rötarlı olarak 21.30'da Kars'a vardık. Bir süre otel aradıktan sonra, bulabildiğimiz eli yüzü düzgün tüm otellerin dolu olması nedeniyle, boş yer bulduğumuz Kars Öğretmen Evi'ne yerleştik. Ertesi sabah 7'de kalkıp kendimizi Kars sokaklarına attık. Kars gravyer kaşarının methini çok duymuş olduğumuzdan, çevreden aldığımız duyumlular doğrultusunda Taşkın Ticaret- 2'ye gidip güzel bir sohbet eşliğinde alışverişimizi yaptık. O gün görmeyi istediğimiz Ani Harabeleri ve Çıldır Gölü'ne gidebilmek için, gördüğümüz hemen her taksiyle pazarlığa giriştik. En sonunda 70 yaşındaki cana yakın ve samimi Ali Asker amcayla anlaşıp Ani Harabelerine doğru yola çıktık. 25 yıldır güneşin üstüne doğmadığını ve çalışmanın onu dinç kıldığını söyleyen Ali Asker amcayla sohbet ederek, 40 km. uzaklıktaki Ani Harabelerine vardık . Yüksek beklentilerle gittiğimiz Ani bizi çok etkilemedi. ( Yaklaşık 2 saat süren gezintimiz sonrasında Çıldır Gölü'ne gitmek üzere yola çıktık Ali Asker amcayla. Kars merkeze 90 km uzaklıktaki Çıldır gölünde önce bir alabalık molası verdik, sonrasında göl üzerinde bulunan Akçakale ada şehrinde bir süre vakit geçirdik. . Ada çok huzurlu ve sakindi, sanki cennetten bir bahçeydi. Öğleden sonra istemeyerek ayrıldığımız adadan sonra Kars'a varıp yol üzerindeki Kars müzesini gezdikten sonra Ali Asker amcayla vedalaştık. Eski garaja gidip ertesi günkü durağımız olan Doğu Bayazıt'a gidebilmek için Iğdır'a biletimizi aldık. Yürüyerek Kars kalesine vardık ve etrafı biraz gezdikten sonra, Kalede rehberlik yapan 11 yaşındaki Emrah'tan Kalenin tarihçesini dinledik ve güzel bir sohbete daldık Kalenin altında bulunan Taş Köprü ve Kubbe Camii'ni de gezerek , sabah kaşar aldığımız Taşkın Ticaret'e aklımızda kalan bal kaymağı tatmak üzere uğradık. Dükkan sahibi Taşkın abi, bizi misafir ederek, güzel bir şekilde ağırladı. Kendisine teşekkür ederek oradan ayrıldık ve çarşıda bir süre dolaştıktan sonra Ögretmen Evine geri dondük.

 

ozgur_pelin_dogu_23.jpg
ozgur_pelin_dogu_24.jpg
ozgur_pelin_dogu_25.jpg
ozgur_pelin_dogu_26.jpg

ozgur_pelin_dogu_27.jpg
ozgur_pelin_dogu_29.jpg
ozgur_pelin_dogu_30.jpg
ozgur_pelin_dogu_31.jpg

ozgur_pelin_dogu_32.jpg
ozgur_pelin_dogu_33.jpg
ozgur_pelin_dogu_34.jpg

Kars’ı ve orada tanıştığımız insanları güzel hatırlayarak, ertesi gün, 2.5 saatlik bir yolun ardından Iğdır'a vardık ve başka bir minibüsle 1 saatlik yolun ardından Doğu Bayazıt'a ulaştık. Çarşıda gezinerek bulduğumuz İshak Paşa oteline yerleşip, ilçenin güzel ev yemekleri yapan Evin Lokantasına gittik. Hoşnut kaldığımız yemeğin ardından, İshak Paşa Sarayına, Belediyeye ait dolmuşla 20 dakikada çıktık. Restorasyon çalışmalarının devam ettiği Saray beklentilerimizi karşılamadı. Sarayın içini gezdikten sonra, 500 metre ilerisindeki Urartu Kalesini görmeye gittik.  Kalenin çevresinde bulunan piknik alanı hafta sonu olmasından dolayı oldukça kalabalıktı ve çevremizi saran insanlar tarafından fazlasıyla ilgi gördük.  Biraz dinlenmek için, İshak Paşa'ya yukarıdan bakan bir kafeteryada oturup, bu güzel manzaranın keyfini çıkarttık. Sonra, otostopla ilçeye geri dönüp, kaçak eşya satan pasajları gezdik. O arada, gözden geçirdiğimiz gezi programımızın iki gün ilerisinde olduğumuzu farkedip, sınıra çok yakın olduğumuzu da düşünerek, Tebriz'e gitmeye karar verdik. Geziye çıkmadan önce, böyle bir ihtimali göz önünde bulundurup pasaportlarımızı yanımıza almıştık. Sınıra giden minibüslerin yerini öğrenebilmek için, otobüs garaji yanındaki çay ocağına gidip orada çalışan sıcakkanlı ve yardımsever abiyle koyu bir muhabbete daldık. Gerekli bilgileri aldıktan sonra, akşam yemeğimizi yiyerek, otelimize geri donduk.

Sabah erken saatte kalkıp, Gürbulak sınırına giden minibüslerin olduğu yerden hareket eden bir taksi dolmuşa binerek, yarım saatte sınıra ulaştık. Sınırda İran’a giriş için gerekli kıyafet düzenlemelerimizi yapıp, yurtdışı çıkış harcını aldıktan sonra, Türk tarafında pasaport kontrolünden geçtik. Daha sonra İran gümrük sahasına girerek, pasaport kontrolü için yaklaşık 1.5 saat bekledik. Bu arada oradaki Duty Free'de çalışan İran'lı görevlinin yardımıyla, elimizdeki Türk parasını İran tümenine çevirdik. Sınırdan geçtikten sonra, saatlerimizi 1.5 saat ileri aldık ve kapıda bulunan taksi dolmuşlarla 5 dakika süren bir yolculuktan sonra Bazargan'a ulaştık.  Takside tanıştığımız ve kısa bir sohbet sonrası İran'da çalıştığını öğrendiğimiz Rahim adlı arkadaş, onu almaya gelecek taksiyle bizi de yolunun üzeri olan Tebriz'e bırakmayı önerdi. Biz de bu teklifi memnuniyetle kabul ederek, yola koyulduk. Rahim, 2 yıldır İran'da yaşadığını ve bir demir fabrikasının muhasebe işlerine baktığını ve İran'daki yaşantısından hoşnut olmadığını söyleyerek, bize İran'a dair birtakım bilgiler verdi. Yaklaşık 4 saat süren bir yolculuktan sonra Doğu Azerbaycan eyaletinin başkenti Tebriz'e vardık ve önceden edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, Mansur ve Nasır kardeşlerin çalıştığı Tebriz çarşısındakı Turizm ofisine uğradık. Ofiste bulunan Nasır, bize şehir hakkında kısa bilgi verip, kalacağımız misafirhaneyle konuştuktan sonra, ofise gelen diğer turistlerle beraber,  şehre yaklaşık 1 saat mesafede bulunan, Kapadokya benzeri Kendovan'a gitmemiz için araba ayarladı. Kendovan'a birlikte gittiğimiz Çek turistlerin, İran’a Türkiye üzerinden geldiklerini ve bir ay gezmeyi planladıklarını öğrendik. Bu arada, Türkiye'den vize istemeyen İran'ın, aralarında Çek Cumhuriyetinin de bulunduğu birçok ülkeden vize istediğini ve hatta kadınların vize fotoğraflarında örtünmelerini şart koştuğunu öğrendik. Kendovan, Kapadokya'dan çok daha küçük ve daha az etkileyici bir yapıya sahipti ve halk tarafından daha çok piknik alanı ve pazar yeri olarak kullanılan bu yerleşim alanında gezerken, insanlarla iletişim kurmak açısından zorluk çektik, çünkü turistik bir yöre olmasına rağmen insanların yabancılara tavırları oldukça soğuktu . Yaklaşık bir saat süren Kendovan gezimiz sonrasında Tebriz merkeze geri döndük ve beklentilerimizin altında olan Meshed Misafir Evi'ne yerleştik. Yürüyerek kısa bir şehir turu yaptıktan sonra, misafirhaneye geri dönüp aksam yemeğimizi yiyip odamıza çıktık. Bu arada Tebriz'deki ilk günümüzde, insanlarla Türkçe konuştuğumuzda rahat anlaşabildiğimizi farkettik, çünkü Tebrizde yasayanların neredeyse tamamı Azeri Türkü ve dolayısıyla dillerimiz birbirine çok yakın. 

 

ozgur_pelin_dogu_35.jpg
ozgur_pelin_dogu_36.jpg
ozgur_pelin_dogu_37.jpg
ozgur_pelin_dogu_38.jpg

ozgur_pelin_dogu_39.jpg
ozgur_pelin_dogu_41.jpg
ozgur_pelin_dogu_42.jpg

Tebrizdeki ikinci günümüzde, saat farkından dolayı ufak bir gecikmeyle güne soğuk bir merhaba dedik. İçimizdeki isteksizliğe rağmen, kendimizi sokağa attık. Sokaklarda dolaşıp fotoğraf çekmeye çalışarak, kahvaltı edebileceğimiz bir yer aradık Çarşıda rast geldiğimiz bir pastaneden aldığımız kurabiyelerle yakında bulunan bir çay ocağına oturarak kahvaltımızı yaptık (Foto 17). Kahvaltının ardından Ali Shah Mescidi, Mavi Camii, ve Maghbarat ol-Shoara’yı (Şairler Mezarlığı) gezdikten sonra yürüyerek çarşıya geldik ve meydanda bulunan bir esnaf lokantasında meşhur İran kebabı yedik. Akşamüstü Tebriz'in görülmeye değer yerlerinden biri olan El Goli parkına gitmek için taksiye bindik. Taksi şoförü, yaptığımız sohbetin ardından Türk olduğumuzu da öğrenince, “konuk” olduğumuzu söyleyerek bizden tüm ısrarlarımıza rağmen taksi ücretini almadı. Kendisine teşekkür ederek, El Goli parkinda 2 saat kadar dolaştık, parktaki kalabalıktan anladığımız kadarıyla, burası Tebriz halkının vakit geçirmekten hoşlandığı ve gençlerin birbirini uzaktan beğenip kur yaptığı bir mekandı . Park çıkışı, hemen karşıda bulunan pizzacıda yemek yiyip, kaldığımız yere dönmek için taksi bakınırken, önümüzde duran araca binerek, şoförümüz Mesut'la küçük bir Tebriz turu yapıp bu esnada İran üzerine sohbet ettik.  Yorucu bir günün ardından, odamıza geçip sabah için çantalarımız hazırlayarak uyuduk.

O sabah gün ağarmadan yola düştük ve taksiyle otobüs garına giderek taksi dolmuşla sınıra yakın Bazargan'a doğru yola çıktık. Dört saat süren yolculuğun ardından sınıra vardık ve rahat bir şekilde pasaport kontrolünden geçerek Türkiye'ye giriş yaptık. Taksi dolmuşçuluk yapan Cemil'in arabasına binerek Doğu Bayazıt'a geri döndük. Yolda durup Ağrı Dağını fotoğrafladık . Doğu Bayazıt'ta Manolya Pastanesi'nde kahvaltı yapıp, 12.30'da kalkacak olan Muradiye minibüsüne biletimizi alıp çarşıda biraz vakit geçirdik. Bu arada, sokaklarda çok fazla çocuğun çalışması dikkatimizi çekmişti; ayakkabı boyayan, kağıt mendil, yara bandı satan... . 13.00 civarı hareket eden ve Çaldıran üzerinden Muradiye'ye giden minibüse bindik ve Muradiye girişinde inerek, 5 dakikalık bir yürüyüşün sonunda Muradiye Şelalesine vardık. Şelaleyi gezip fotoğrafladıktan sonra  orada bulunan bir kafede oturup sohbet ettiğimiz Özkan ve Suat'ın arabasıyla 9. km. Uzaklıktaki Muradiye merkeze doğru yola çıktık. Yol üstünde, tarihi Şeytan Köprüsü'nü de sağanak yağmur altında gördükten sonra merkeze ulaştık . Gençlere teşekkür ederek vedalaşıp meydanda bulunan Van minibüsünün kalkış saatini beklemeye başladık . Biraz uzun süren bekleyişin ardından, bir saat süren bir yolculuk sonrasında Van'a vardık. Valilik yanındaki Van Grand Hotel'e yerleştik.Otel den aldığımız bilgi üzerine yakında bulunan Minyan et lokantasında kebaplarımızı yedikten sonra yol yorgunluğunu atmak üzere otelimize döndük.

Gezimizin 8. gününde, Gevaş-Akdamar Adası'na gitmek için otel görevlisinin yardımıyla dolmuş durağına gittik. Durakta çalışan Hamit amcayla yasam şartlarının güçlüğü üzerine kısa bir muhabbettin ardından, yarım saat süren aktarmalı bir yolculuktan sonra Akdamar iskelesine vardık . İskelede beklediğimiz esnada, kendi başına Türkiye'yi gezmek için yola çıkan bir Fransız turistle gezi güzergahı ve izlenimleri üzerine konuştuk ve tekneyle 20 dakikada Akdamar'a vardık. Adadan adını alan kilise özellikle dış yüzeyindeki kabartmalarıyla çok etkileyiciydi. Adayı gezdikten sonra göl kenarında biraz serinleyip,  dönüş öncesi birer çay içip, dönüş için yola koyulduk. Teknede sohbet ettiğimiz 4 kişilik bir grubun daveti üzerine onların aracıyla Van'a döndük . Van'da askerlik yapan arkadaşımız Onur'u Hacıbekir Kışlasında ziyaret ettikten sonra, Hoşap'a  gitmek için kısa bir bekleme sonrası dolmuşa binip, bir saatlik yoldan sonra Hoşap Kalesine vardık. Yağmur eşliğinde restorasyon çalışmalarının olduğu Kaleyi gezdik, Kale dışarıdan görünüşü itibariyle oldukça heybetliydi , Kale çevresinde yaşayan çocuklarla konuşarak ilçe merkezine doğru ilerledik . Gelen minibüse atlayarak Van merkeze geri döndük, Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Halil İbrahim Sofrasında sac kavurmamızı yiyerek, otelimize geri döndük.

Van'daki ikinci günümüzde önce Van müzesini gezip ardından İl Kültür Müdürlüğü’ne giderek Van ve Bahçesaray hakkında bilgi aldık. Bahçesaraya giden minibüs duraklarında kalkış saati belli olmayan minibüsü yaklaşık 2 saat bekledikten sonra saat 10.30'da şoförümüz Bedri ile yola düştük. Normal şartlarda 1.5 saat sürecekken, yolların bozuk ve virajlı olması nedeniyle 3 saat süren bir yolun ardından, Bahçesaray ilçesine ulaştık. Bedri'yle beraber çarşıda bulunan lokantada öğle yemeğimizi yedikten sonra, kaynağını dağlardan alan gür ve soğuk sularıyla ünlü Subaşı'na gittik . Çarşıda bulunan çay bahçesinde oturup biraz dinlendikten sonra, ilçe dışında bulunan Kırmızı Köprüyü görerek çarşıya döndük ve 3 saatlik zorlu bir yolun ardından Van'a ulaştık . Bedri'nin çabaları sonucu gün batımında Van Kalesine vardık , fotoğraflarını  çektiğimiz Van'lı iki genç, Ferhat ve Veysel, bizi Kale sonrası çay içmek için Edremit'e götürdüler. Gecenin ilerleyen saatlerinde otelimize döndük.

 

ozgur_pelin_dogu_43.jpg
ozgur_pelin_dogu_44.jpg
ozgur_pelin_dogu_45.jpg
ozgur_pelin_dogu_46.jpg

ozgur_pelin_dogu_47.jpg
ozgur_pelin_dogu_48.jpg
ozgur_pelin_dogu_49.jpg



Van’daki son sabahımızda, otogardan Ahlat otobüsüne binerek 3 saatlik maceralı bir yolculuk sonrası biraz kasvetli bir ilçe olan Ahlat'a vardık, Selçuklu kümbet ve mezarlıkları ile Ahlat müzesini gezdikten sonra uzunca bir süre, Nemrut Krater Gölüne gidebilmek için uygun bir taksi ayarlamaya çalıştık. Ancak sonradan, Nemrut'a Tatvan üzerinden gitmenin daha mantıklı olduğunun farkına varıp, yarım saat süren bir yolculuk sonunda Tatvan'a vardık. Birkaç otel gezdikten sonra, Dilek Otel'e yerleşmeye karar verdik. Nemrut Krater gölüne gezi turları düzenleyen Mehmet Amcayla otel personeli sayesinde tanışıp ertesi gün için sözleştik ve sahile doğru yürüdük. Sahilde yüzen ve fotoğraflarının çekilmesine bayılan çocukları fotoğraflayıp onlarla muhabbet ettik . Daha sonra sahil kenarında bulunan çay bahçesinde bir süre oturduktan sonra, çarşıya doğru ilerledik. Yemeğimizi yedikten sonra, tekrar sahil kenarına inip akşamın sessizliğinin tadını çıkarttık. Ardından otelimize döndük.

Gezinin son günü, Nemrut Krater gölüne gitmek için hevesle kalkıp, 9.30 gibi Mehmet Amcanın bizi alacağı durağa gittik ve ikisi Belçikalı, biri İsviçreli üç turistle birlikte yola koyulduk. Yaklaşık 45 dakika süren yolculuğun ardından göle vardık. 2600 metre yüksekliğe kadar çıktık ve dört ayrı gölü gezdik grubumuzla  Göllerde yaklaşık iki saat geçirdikten sonra, Mehmet Amca bizi, Nemrut Dağı Krater Gölü-Bitlis yol ayrımına bıraktı ve oradan otostopla Ankara’ya dönmeden önceki son durağımız olan Bitlis’e geçtik. Bitlis enteresan bir şehir, iki dağ arasında bir vadide kurulmuş ve gerçekten de türküdeki gibi, 5 minaresi var ama hepsi şehrin farklı yerlerinde. Bitlis’te önce Şerifiye medresesini gezdik, pek çok yerde olduğu gibi bizi yabancı turist sanan ilin gençleriyle fotoğraf çektirdikten sonra Asım Usta’nın yerinde Bitlis’in meşhur büryan kebabından yedik, ama biraz ağır ve yağlı bir yemek olduğundan üstüne birkaç çay içmemiz gerekti! Tabii bu çayları biraz da çarşıda tanıştığımız Bitlis’li esnafın ikramlarını kıramadığımız için içmiş olduk. Bitlis halkı çok sıcak ve sevecen, hemen buyur edip, ikramda bulunmak istiyorlar. Aslında bu, Doğu Anadolu’nun genelinde rastladığımız ve çok hoşumuza giden bir durumdu. Sanırım bu sıcaklığı en iyi anlatan Doğu Anadolu deyişleri “Siz bizim misafirimizsiniz,konuğumuzsunuz” ve “Başım gözüm üstüne” olurdu. Bitlis Kalesine çıktık ama restorasyon nedeniyle içeriye giremedik, ancak dışarıdan görebildik.  Bitlis’ten ayrılırken, ikimiz de ne kadar dolu dolu, gezdiğimiz yerlerde tanıştığımız insanlarla çok güzel paylaşımlar içeren, yorucu ama eğlenceli bir yolculuk yaptığımızı düşünüyorduk ve eve dönüş yolunda en kısa zamanda tekrar birlikte yola çıkmanın planlarını yapıyorduk.

Pelin Melike Eğilmezler - Özgür Kaynak
 




Tasarım: Studio Martin